allahu ekber

İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim ‘estağfirullâh’ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh: Kendisinden başka ilâh bulunmayan, ebedî hayatla daima diri olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı yöneten Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim’ diye yalvarırsa, savaştan kaçmış bile olsa, günahları bağışlanır.”    

Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 118; Hâkim, el-Müstedrek, I, 511. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 57

وعنِ ابْنِ مَسْعُودٍ رضِي اللَّه عنْهُ قال : قال رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « منْ قال : أَسْتَغْفِرُ اللَّه الذي لا إِلَهَ إِلاَّ هُو الحيَّ الْقَيُّومَ وأَتُوبُ إِلَيهِ ، غُفِرَتْ ذُنُوبُهُ وإِنْ كَانَ قَدْ فَرَّ مِنَ الزَّحْفِ » رواه أبو داود والترمذي والحاكِمُ ، وقال : حدِيثٌ صحيحٌ على شَرْطِ البُخَارِيِّ ومُسلمٍ .

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun üzerine ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! O yerler, peygamberlere ait ve başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır, dediler. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

- “Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, o yerler, Allah’a iman edip peygamberlere bütün benlikleriyle inanan kimselerin de yurtlarıdır.”

Buhârî, Bed'ü'l-halk 8; Müslim, Cennet 11

وَعَنْهُ عَن النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « إنَّ أَهْلَ الْجنَّةِ لَيَتَرَاءُوْنَ أَهْلَ الْغُرَفِ مِنْ فَوْقِهِمْ كَمَا تَتَرَاءَوْنَ الكَوْكَبَ الدُّرَّيَّ الْغَابِرَ في الأُفُقِ مِنَ المشْرِقِ أَوِ المَغْربِ لتَفَاضُلِ ما بَيْنَهُمْ » قَالُوا : يَا رَسُولَ اللَّه ، تلْكَ مَنَازلُ الأَنْبِيَاءِ لاَ يبْلُغُهَا غَيْرُهُمْ ؟ قَالَ : « بلَى وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ رجَالٌ أَمَنُوا بِاللَّهِ وصَدَّقُوا المُرْسلِينَ » متفقٌ عليه .

Mü’minlerin emiri Ömer bin Hattab’tan (radiyallahu anh) rivayet olunur ki o (radiyallahu anh) şöyle der:
Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle söylerken duydum:

“Ameller niyetlere göredir. Bir kimse için ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti, Allah’a (celle celaluhu) ve Resulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) ise onun hicreti, Allah’a ve Resulü’nedir. Elde edeceği bir dünyalık veya nikahlayacağı bir kadından dolayı hicret edenin hicreti ise, hicretine sebep olan şeyedir.”

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace, Nesai, Darakutni, İbn Hıbban ve Beyhak)

عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ أَبِي حَفْصٍ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: " إنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ إلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوْ امْرَأَةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرَتُهُ إلَى مَا هَاجَرَ إلَيْهِ". رَوَاهُ إِمَامَا الْمُحَدِّثِينَ أَبُو عَبْدِ اللهِ مُحَمَّدُ بنُ إِسْمَاعِيل بن إِبْرَاهِيم بن الْمُغِيرَة بن بَرْدِزبَه الْبُخَارِيُّ الْجُعْفِيُّ ، وَأَبُو الْحُسَيْنِ مُسْلِمٌ بنُ الْحَجَّاج بن مُسْلِم الْقُشَيْرِيُّ النَّيْسَابُورِيُّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمَا فِي "صَحِيحَيْهِمَا" اللذَينِ هُمَا أَصَحُّ الْكُتُبِ الْمُصَنَّفَةِ.

Kitap: 40 Hadis

Ebu Abdurrahman Abdullah bin Ömer’den (radiyallahu anh), o, şöyle der: Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum: İslam dini beş temel esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan (celle celaluhu) başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın (celle celaluhu) Resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi tavaf etmek (hacca gitmek), Ramazan orucunu tutmak.”

(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai ve Ahmed b. Hanbel)

عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ: سَمِعْت رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه و سلم يَقُولُ: " بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لَا إلَهَ إلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَإِقَامِ الصَّلَاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَحَجِّ الْبَيْتِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ". [رَوَاهُ الْبُخَارِيُّ] ، [وَمُسْلِمٌ].

Kitap: 40 Hadis

Ebu Rukayye Temim bin Evs ed-Dari’den (radiyallahu anh):

“Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Din nasihattir.” buyurdu.

Biz de: “Kimin için dedik.”

O (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah için, kitabı hakkında, Peygamber’i hakkında, Müslümanların idarecileri hakkında ve diğer Müslümanlar hakkında nasihattir.” cevabını verdi.

(Müslim, Ebu Davud ve Nesai)

عَنْ أَبِي رُقَيَّةَ تَمِيمِ بْنِ أَوْسٍ الدَّارِيِّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: "الدِّينُ النَّصِيحَةُ." قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: "لِلَّهِ، وَلِكِتَابِهِ، وَلِرَسُولِهِ، وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ." [رَوَاهُ مُسْلِمٌ]

Kitap: 40 Hadis

Abdullah bin Ömer’ den (radiyallahu anh):

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah” demelerini sağlayıncaya, namaz kılıncaya ve zekat verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.

Bunu yaparlarsa, İslam'ın hakkı olan hükümler dışında, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. (İç) hesapları ise Allah’a aittir.”

(Buhari ve Müslim)

عَنْ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه و سلم قَالَ: "أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لَا إلَهَ إلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ، وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ؛ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إلَّا بِحَقِّ الْإِسْلَامِ، وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ تَعَالَى" . [رَوَاهُ الْبُخَارِيُّ] ،[وَمُسْلِمٌ]

Kitap: 40 Hadis

Abdullah bin Mes’ud’un (radiyallahu anh) rivayetine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah’tan başka ilah olmadığına, benim Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik eden Müslüman’ın kanı, ancak şu üç kişiden biri olduğunda helal olur: Zina eden evli, kasten adam öldüren ve İslam cemaatinden ayrılarak dininden dönen.”

(Buhari, Müslim, Ebu Davud)

عَنْ ابْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه و سلم "لَا يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ [ يشهد أن لا إله إلا الله، وأني رسول الله] إلَّا بِإِحْدَى ثَلَاثٍ: الثَّيِّبُ الزَّانِي، وَالنَّفْسُ بِالنَّفْسِ، وَالتَّارِكُ لِدِينِهِ الْمُفَارِقُ لِلْجَمَاعَةِ". [رَوَاهُ الْبُخَارِيُّ] ، [وَمُسْلِمٌ]

Kitap: 40 Hadis

Sa’d bin Abdulaziz, Rabia bin Yezid, Ebu İdris Havlanî ve Ebu Zer Cundüb bin Cunâde’den rivayet olunduğuna göre, Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbinden (celle celaluhu) naklettiği bir Kudsî hadiste:

Allah-u Teâ’ala buyuruyor ki:

“Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım. Sizin aranızda da onu haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin. Kullarım! Benim hidayet ettiklerimden başka hepiniz sapıklığa düşmeye mahkûmsunuz. Hidayet isteyin, sizi doğru yola ileteyim. Kullarım! Benim doyurduklarımdan başka hepiniz aç kalmaya mahkûmsunuz. Benden rızık isteyin, size rızık vereyim. Kullarım! Ben giydirdiklerimden başka hepiniz çıplak kalmaya mahkûmsunuz. Benden giyecek isteyin, sizi giydireyim.

Ey kullarım! Siz, gece gündüz hata işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları bağışlarım. Benden mağfiret dileyin, sizi bağışlayayım. Kullarım! Siz bana zarar veremezsiniz ki, zarar veresiniz. Fayda veremezsiniz ki faydanız dokunsun.

Ey kullarım! Siz insanıyla ciniyle birincinizden en sonuncunuza varıncaya kadar hepiniz, en muttaki bir kişinin kalbi üzere olsanız, (hepiniz evliya olasanız) bu benim mülkümde hiçbir şey artırmaz. Yine ilkinizden en sonuncunuza, insanınız cininiz (hepiniz), en facir bir kimsenin kalbi üzere olsanız, (hepiniz küfre, fızk-u fücura sapsanız) bu da benim mülkümden bir şey eksiltmez.

Ey kullarım! Önce ve sonra geleniyle bütün insan ve cinler bir meydanda toplanıp benden isteseler, ben onların her birine tüm istediklerini versem, benim hazinemden bir şey eksilmiş olmaz. Bu, denize batırılan bir iğnenin deniz suyundan su eksiltmesi gibidir. Kullarım! Ben sizin bütün amellerinizi sayıyor ve tespit ediyorum. Sonra da karşılığını (eksiksiz olarak) vereceğim. Yaptığının karşılığı olarak hayra ve sevaba kavuşan Allah’a (celle celaluhu) hamdetsin. Başka şeyler bulan da sadece kendisini kınasın.”

(Müslim)

عَنْ أَبِي ذَرٍّ الْغِفَارِيِّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّ صلى الله عليه و سلم فِيمَا يَرْوِيهِ عَنْ رَبِّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى، أَنَّهُ قَالَ: "يَا عِبَادِي: إنِّي حَرَّمْت الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي، وَجَعَلْته بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا؛ فَلَا تَظَالَمُوا. يَا عِبَادِي! كُلُّكُمْ ضَالٌّ إلَّا مَنْ هَدَيْته، فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ. يَا عِبَادِي! كُلُّكُمْ جَائِعٌ إلَّا مَنْ أَطْعَمْته، فَاسْتَطْعِمُونِي أُطْعِمْكُمْ. يَا عِبَادِي! كُلُّكُمْ عَارٍ إلَّا مَنْ كَسَوْته، فَاسْتَكْسُونِي أَكْسُكُمْ. يَا عِبَادِي! إنَّكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَأَنَا أَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا؛ فَاسْتَغْفِرُونِي أَغْفِرْ لَكُمْ. يَا عِبَادِي! إنَّكُمْ لَنْ تَبْلُغُوا ضُرِّي فَتَضُرُّونِي، وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُونِي. يَا عِبَادِي! لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ كَانُوا عَلَى أَتْقَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ، مَا زَادَ ذَلِكَ فِي مُلْكِي شَيْئًا. يَا عِبَادِي! لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ كَانُوا عَلَى أَفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ، مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِنْ مُلْكِي شَيْئًا. يَا عِبَادِي! لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ، فَسَأَلُونِي، فَأَعْطَيْت كُلَّ وَاحِدٍ مَسْأَلَته، مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إلَّا كَمَا يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ إذَا أُدْخِلَ الْبَحْرَ. يَا عِبَادِي! إنَّمَا هِيَ أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا لَكُمْ، ثُمَّ أُوَفِّيكُمْ إيَّاهَا؛ فَمَنْ وَجَدَ خَيْرًا فَلْيَحْمَدْ اللَّهَ، وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ فَلَا يَلُومَن إلَّا نَفْسَهُ". [رَوَاهُ مُسْلِمٌ].

Kitap: 40 Hadis

Ebu Necîh el-İrbad bin Sariye (radiyallahu anh) şunu anlattı: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize, kalpleri ürperten, gözleri yaşartan bir nasihatta bulundu. Biz de şöyle dedik:

- Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Bu yaptığın konuşma, (vefatı yaklaşıp da) vedalaşan bir kimsenin nasihatına benziyor. O halde bize tavsiyede bulun. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

- “Size Allah’tan (celle celaluhu) korkmanızı, idareciniz zenci bir köle bile olsa, ona itaat etmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü sizin aranızda yaşayanlardan bazıları, birçok ihtilâflar görecekler.

O halde siz, benim sünnetime ve raşid (doğru yolda olan) ve hidayete erişmiş halifelerin sünnetine sarılın. Onlara (dişlerinizle ısırır gibi) sımsıkı sarılın. Dinî konularda sonradan ortaya çıkarılan bid’atlardan da sakının. Çünkü her bid’at sapıklıktır.”

(Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mâce)

عَنْ أَبِي نَجِيحٍ الْعِرْبَاضِ بْنِ سَارِيَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: "وَعَظَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه و سلم مَوْعِظَةً وَجِلَتْ مِنْهَا الْقُلُوبُ، وَذَرَفَتْ مِنْهَا الْعُيُونُ، فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ! كَأَنَّهَا مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ فَأَوْصِنَا، قَالَ: أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ، وَالسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ وَإِنْ تَأَمَّرَ عَلَيْكُمْ عَبْدٌ، فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ فَسَيَرَى اخْتِلَافًا كَثِيرًا، فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِيينَ، عَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ؛ فَإِنَّ كُلَّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ". [رَوَاهُ أَبُو دَاوُدَ]، وَاَلتِّرْمِذِيُّ [رقم:266] وَقَالَ: حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ.

Kitap: 40 Hadis

Muaz bin Cebel (radiyallahu anh) derki:

- Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Beni cennete koyacak, cehennemden de uzaklaştıracak bir ameli bana haber ver, dedim. O da şöyle cevap verdi:

- Çok büyük bir şey sordun. Ancak o amel, Allah’ın (celle celaluhu) kolaylık vereceği kimseye pek kolaydır. Sen, Allah’a (celle celaluhu) kulluk eder, ona hiçbir ortak tanımazsın. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir. Ramazan orucunu tutar ve gücün yeterse haccedersin.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sözüne şöyle devam etti:

“Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç, kötülüklere karşı bir kalkan; sadaka, suyun ateşi söndürdüğü gibi, günahları söndürür. Kişinin geceleyin kıldığı namaz da hayır çeşitlerindedir.” Bundan sonra da şu âyeti okudu: “Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah (celle celaluhu) yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.”1

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Din işinin esası, direği ve zirvesi nedir, sana öğreteyim mi?” dedi. Ben de:

- Evet, Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! dedim. O da:

- İşin başı İslam’dır. Direği namazdır, zirvesi de cihaddır, cevabını verdi. Daha sonra:

- Bu dediklerinin hepsinin daha önemli olanını sana haber vereyim mi? dedi. Ben de:

- Evet, Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! dedim. O da dilini tutarak:

- Şunu korumaya çalış, dedi. Ben:

- Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Biz, söylediğimiz sözler yüzünden hesaba çekilecek miyiz? diye sordum. Hz. Peygamber:

- Anan seni yitiresice Muaz! Herkesi cehenneme yüzleri yahut burunları üzere sürükleyen, dillerinin biçip devşirdiği kötülükler değil midir? cevabını verdi.2

1 Secde, 16-17.
2 Tirmizî

عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قُلْت يَا رَسُولَ اللَّهِ! أَخْبِرْنِي بِعَمَلٍ يُدْخِلُنِي الْجَنَّةَ وَيُبَاعِدْنِي مِنْ النَّارِ، قَالَ: "لَقَدْ سَأَلْت عَنْ عَظِيمٍ، وَإِنَّهُ لَيَسِيرٌ عَلَى مَنْ يَسَّرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ: تَعْبُدُ اللَّهَ لَا تُشْرِكْ بِهِ شَيْئًا، وَتُقِيمُ الصَّلَاةَ، وَتُؤْتِي الزَّكَاةَ، وَتَصُومُ رَمَضَانَ، وَتَحُجُّ الْبَيْتَ، ثُمَّ قَالَ: أَلَا أَدُلُّك عَلَى أَبْوَابِ الْخَيْرِ؟ الصَّوْمُ جُنَّةٌ، وَالصَّدَقَةُ تُطْفِئُ الْخَطِيئَةَ كَمَا يُطْفِئُ الْمَاءُ النَّارَ، وَصَلَاةُ الرَّجُلِ فِي جَوْفِ اللَّيْلِ، ثُمَّ تَلَا: " تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ " حَتَّى بَلَغَ "يَعْمَلُونَ"،[ 32 سورة السجدة / الأيتان : 16 و 17 ] ثُمَّ قَالَ: أَلَا أُخْبِرُك بِرَأْسِ الْأَمْرِ وَعَمُودِهِ وَذُرْوَةِ سَنَامِهِ؟ قُلْت: بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ: رَأْسُ الْأَمْرِ الْإِسْلَامُ، وَعَمُودُهُ الصَّلَاةُ، وَذُرْوَةُ سَنَامِهِ الْجِهَادُ، ثُمَّ قَالَ: أَلَا أُخْبِرُك بِمَلَاكِ ذَلِكَ كُلِّهِ؟ فقُلْت: بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ ! فَأَخَذَ بِلِسَانِهِ وَقَالَ: كُفَّ عَلَيْك هَذَا. قُلْت: يَا نَبِيَّ اللَّهِ وَإِنَّا لَمُؤَاخَذُونَ بِمَا نَتَكَلَّمُ بِهِ؟ فَقَالَ: ثَكِلَتْك أُمُّك وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ عَلَى وُجُوهِهِمْ -أَوْ قَالَ عَلَى مَنَاخِرِهِمْ- إلَّا حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ؟!" . رَوَاهُ التِّرْمِذِيُّ [رقم:2616] وَقَالَ: حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ.

Kitap: 40 Hadis